İsrail, İsrail'den ibaret değildir

Prof. Dr. Cengiz Gül/ Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Anayasa Hukuku Öğretim Üyesi
25.04.2024

Tam desteğini arkasına aldığı İngiltere ile 2. Dünya Savaşı sonrasında emperyalizmin bayrak yarışında öne geçen ABD'nin ve kendini, faili olduğu Holokost'un diyetini ödemek zorunda hisseden Almanya ile Haçlı damarları depreşen diğer sömürgeci ülkelerin sınırsız destekleri olmasaydı, İsrail'in bugün, tüm uluslararası hukuka ve topluma meydan okuyan bir gözü dönmüşlük içerisinde, Gazze'deki soykırım ve zulümlerine devam etmesi mümkün olamazdı.


İsrail, İsrail'den ibaret değildir

BM Güvenlik Konseyi'nde alınan acil ateşkes kararının ardından, İsrail'in, İran'ın Şam Büyükelçiliğine saldırarak yedi İran Devrim Muhafızını öldürmesine karşılık, 13 Nisan 2024'te İran tarafından İsrail'e yönelik gerçekleşen misilleme saldırılarıyla devam eden İsrail-İran çatışması ve gerginliği, İsrail açısından, Gazze'de işlemekte olduğu soykırım ve savaş suçları sebebiyle aleyhinde iyice yoğunlaşan uluslararası kamuoyunu ve gündemini lehine döndürmek için önemli bir fırsat olarak görülmüştür. Böylelikle, BM Güvenlik Konseyi'nin 25 Mart 2024 tarihindeki, İsrail'in Gazze'deki işgal ve soykırımına son vermek üzere aldığı acil ateşkes kararının uygulanmaması sebebiyle üzerinde gittikçe artan baskılardan kurtulan İsrail, İran'ın bu saldırılarını da gerekçe göstererek, güvenlik kaygılarıyla hepten bir mağduriyet algısı oluşturmak suretiyle, uluslararası toplumun gözünü boyamaya ve dolayısıyla, Gazze'de işlemeye ettiği soykırım ve insanlığa karşı suçlarını da perdelemeye çalışmaktadır. Türkiye ise, İsrail'in, Gazze'deki işgal ve soykırım suçlarını gündemden gerilerine düşürüp perdelemesine fırsat vermeyerek, İsrail ile İran arasındaki bu gerilim sürecinde dahi asıl odak noktasının, BMGK'nin aldığı, Gazze'de acil ateşkes kararının derhal uygulanması gerektiğine dikkat çekmiştir. Türkiye'nin, Gazze'deki soykırım ve vahşetin durdurulması ve zaten soykırım suçlarından UAD'de yargılanmakta olan İsrail'in gereken cezayı alması konusunda tüm uluslararası toplumu harekete geçirmek ve İsrail'e karşı devlet olarak da birtakım yaptırımlar uygulamak noktasındaki gayret ve samimiyetinin, Filistin yönetimi tarafından da sıkça vurgulanıp takdir edildiğini göz ardı etmemek gerekir. Bu hususta, Türkiye iç kamuoyunda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Hükümetine yönelik olarak yürütülen, Gazze ve Filistin'e gereken ilginin gösterilmediği konusundaki suçlamaların, tam bir algı manipülasyonu oluşturmak için yapılan iftira içerikli dezenformasyon olduğu ortaya çıkmıştır. Buna rağmen, 'çamur at izi kalsın' türünden gerçekleşen bu iftira furyasının kamuoyu zihninde bıraktığı izlerin meyvesini ise, zaten suni bir İran gerilimiyle, Gazze'deki soykırım ve diğer suçlarını perdeleme ve unutturma gayretinde olan Siyonist rejimin toplamakta olduğu da gözden kaçırılmamalıdır.

İsrail, İsrail'den ibaret değildir

İsrail, sadece haritalarda gösterilen ve 1948'den günümüze kadar Filistin'den işgal politikalarıyla gasp etmiş olduğu parçalı coğrafyadan ibaret olsaydı, uluslararası toplumun bütün tepkilerine ve uluslararası hukukun, aleyhinde aldığı bütün kararlara rağmen, Gazze'de 7 Ekim 2023'ten bu yana gerçekleştirdiği soykırım ve insanlığa karşı suçlarını halen sürdürüyor olamazdı. Geçen yüzyılın ilk çeyreğinde, 1917'deki Balfour Deklarasyonu temelinde 1948'de kurdurulmasına yönelik tam desteğini arkasına aldığı İngiltere ile 2. Dünya Savaşı sonrasında emperyalizmin bayrak yarışında öne geçen ABD'nin ve kendini, faili olduğu Holokost'un diyetini ödemek zorunda hisseden Almanya ile Haçlı damarları depreşen diğer sömürgeci ülkelerin sınırsız destekleri olmasaydı, İsrail'in bugün, tüm uluslararası hukuka ve topluma meydan okuyan bir gözü dönmüşlük içerisinde, Gazze'deki soykırım ve zulümlerine devam etmesi de elbette mümkün olamazdı. Bu açıdan bakıldığında, karşımızda tam bir Haçlı-Siyonist dayanışmasıyla hareket eden Batılı sömürgeci ittifakın süregelen barbarca saldırıları bulunmaktadır. Bu dayanışmanın sunduğu sınırsız maddi, askeri ve de hukuki destekler sayesinde, soykırım ölçeğindeki katliamlarına Gazze'de devam eden İsrail, başbakanının da ifadesiyle; 'kendisini bu dünyada durduracak hiçbir gücün olmadığını' söyleyecek kadar, tüm uluslararası topluma rest çeken ve uluslararası hukuku da yok sayan bir pervasızlık sergilemektedir. Öyle ki, uluslararası toplumun en büyük örgütlenmesi olan Birleşmiş Milletler (BM)'in en etkili ve kararları bağlayıcı organı olan Güvenlik Konseyi (BMGK)'nin 25 Mart 2024 tarihinde, Gazze'de acil ve kalıcı ateşkes ilan edilmesine yönelik baskın bir çoğunlukla (15 üyeden, ABD'nin çekimser oyu dışındaki 14'ünün) aldığı 2728 sayılı kararın gereğine hiçbir şekilde uymayarak, uluslararası hukuka ve topluma meydan okumak suretiyle her bakımdan terörize olan İsrail'e karşı, asıl üzücü olan şey ise, bu kararın bağlayıcı olmadığını söyleyecek kadar zorbalığını, hukukun önüne geçiren ABD'nin de etkisiyle, BM bünyesinde hiçbir zorlayıcı yaptırıma gidilmemesi olmuştur. Hâlbuki uluslararası hukukta, BM Güvenlik Konseyi kararlarının tüm üye ülkeler açısından bağlayıcı olduğu ve bu kararların gereği yerine getirilmediği takdirde de belli bazı yaptırımların devreye girmesi gerekmekteydi.

Destekçilikten suç ortaklığına

BM'nin yargı organı sıfatıyla öne çıkan Uluslararası Adalet Divanı (UAD)'nda Güney Afrika tarafından aleyhine açılan soykırım davasında, Gazze'de derhal bir ateşkesin ilan edilmesini ve insani yardımların Gazzeli mazlum Müslümanlara kesintisiz biçimde ulaştırılmasını isteyen kararının dahi gereğini yerine getirmeyip, bu kararı alan UAD üyelerini tehdit eden ve soykırım işlediğine kanaat getiren BM'nin bu yargı organına da kafa tutan ve hatta O'nu yok sayan İsrail'in, bütün bu restlerinin ve meydan okuyuşlarının ardında, ABD, Almanya ve İngiltere'nin başını çektiği Batılı sömürgeci güçlerin sınırsız destekleri bulunmaktadır. Bu desteklerin son bir örneği olarak da, soykırımcı İsrail'in en büyük destekçisi konumunda olan ABD'nin, Temsilciler Meclisi ve Senato'sunda görüşülen kanun tasarısıyla, İsrail'e 26 milyar dolarlık bir yardım paketini onaylaması ve Başkan Biden'ın da bu kanunu imzalaması öne çıkmaktadır. Bu yardım paketinin içerisinde, nakdi olduğu kadar, silah, mühimmat, askeri teknoloji gibi, İsrail'in Gazze'deki zulüm, soykırım ve savaş suçlarını kesintisiz ve daha rahat biçimde yürütebilmesi için gereken, adeta bir can suyu kıvamındaki destek unsurlarının bulunduğuna dikkat çekmek gerekmektedir. Bu manzara karşısında, 7 Ekim 2023'ten sonra İsrail'in Gazze'de başlattığı barbarca soykırım ve katliamlarda, 20 binden fazlası bebek ve çocuklar olmak üzere, 35 bine yakın Müslüman'ın katili olarak gerçekleştirdiği saldırıları, en başından beridir sınırsız ve şartsız biçimde destekleyen ABD'nin yanı sıra, İngiltere, Fransa, Almanya ve diğerlerinden oluşan Batılı sömürgeci güçlerin de, İsrail'in, Gazze'deki tüm bu soykırım, vahşet ve zulümlerine, hukuken bilfiil ve bizzat iştirak etmekte oldukları ayan beyan ortaya çıkmaktadır. Bu Batılı sömürgeci güçlerin, soykırımcı İsrail'in bu savaş ve insanlığa karşı suçlarına ortaklıklarının derecesi ise, sadece azmettirici ve manen taraftar olmanın da çok ötesine geçerek, her türlü silah, mühimmat, para ve askeri teknik desteği sınırsız biçimde sağlamak suretiyle, bu ülke yönetimlerinin, İsrail'in Gazze'deki tüm suçlarına her türlü katkıyı sağlayan asli suç faillerine dönüşmüş olduklarını özellikle belirtmek mümkündür.

Soykırıma yardım

İsrail'in Gazze'deki soykırım ve insanlığa karşı suç boyutundaki saldırılarını, 'kendini savunuyor' algısından hareketle destekleyerek, silah yardımı dâhil her türlü desteğini sunan Almanya'nın durumuna da özellikle dikkat çekmek gerekir. Bu konuda Almanya'nın, İsrail'in Gazze'de sürdüregeldiği soykırım ve katliamlara sunduğu tam destek sebebiyle, bu suçlara ortak olduğundan hareket eden Nikaragua'nın, sağlanan siyasi, mali ve özellikle askeri desteğin, İsrail'in Gazze'deki soykırımını kolaylaştırmak suretiyle fiili katkı sağladığını belirtip, Almanya aleyhine Lahey merkezli Uluslararası Adalet Divanı (UAD)'nda açtığı dava büyük önem arz etmektedir. Şöyle ki Nikaragua'nın, yaptığı silah yardımıyla İsrail'in soykırım suçlarına destek verdiği suçlaması gerekçesiyle Almanya'ya karşı açtığı bu dava, Gazze'de 7 Ekim 2023'ten sonra başlayan soykırım ve savaş suçlarına yönelik olarak, UAD'nda Güney Afrika Cumhuriyeti tarafından İsrail'e karşı açılan soykırım davasından sonra diğer önemli bir dava olarak öne çıkmaktadır. 8 Nisan 2024'te başlayan davanın ilk gününde Nikaragua UAD'dan, Almanya'nın, İsrail'e silah ve diğer yardımlarda bulunmasının engellenmesi ve dava sonuçlanana kadarki süreçte de, 'telafisi mümkün olmayan zararların ortaya çıkmaması adına', Almanya aleyhine bazı ihtiyati tedbirlerin alınmasını talep etmiştir. BM'nin en büyük yargı organı olan bu uluslararası mahkemede, Nikaragua'nın Almanya aleyhinde yaptığı şu söylemlerin ise, Almanya nezdinde diğer Batılı sömürgeci güçler için de ne kadar yerinde bir tespit olduğunu belirtmek gerekir: "Bir yandan Filistinli çocuklara, kadınlara ve erkeklere hava yoluyla insani yardım sağlamak, diğer yandan da İsrail'e onları öldürmek ve yok etmek için kullanılan askeri teçhizatı sağlamak... Gerçekten de rezil ve acınası bir bahane." Bu ifadelerle, emperyalist Batı'nın, böylesine açık ve net bir mezalim ve barbarlığın yaşandığı Gazze'de, ne kadar ikiyüzlü ve hatta yüzsüz bir biçimde hareket ettiğine vurgu yapan Nikaragua, Almanya'nın İsrail'e sürekli silah sağlamak suretiyle, faili olduğu Holokost'un, yani Yahudi soykırımının ardından, bir daha yaşanmasın ve yaşanırsa da cezalandırılsın diye oluşturulan 9 Aralık 1948 tarihli BM Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Hakkındaki Sözleşme'yi ihlal ettiğinin de altını önemle çizmiştir. Nikaragua ayrıca, İsrail'in güvenliğini dış politikasının varlık sebebi olarak gören Almanya'nın, uluslararası hukuka uyma ve soykırıma destek olmama yükümlülüğü bulunmasına rağmen, İsrail'e halen silah göndermeye devam ederek, 'Gazze'deki soykırımı kolaylaştırdığı' suçlamasıyla birlikte, Gazze'de baş gösteren açlık ve insani krize rağmen UNRWA'ya sağlanan finansmanı kesmesinin de, Alman hükümetinin İsrail'in soykırım ve insanlığa karşı suçlarına verdiği desteği gösterdiğine önemle dikkat çekmiştir.

Almanya için yapılan bu suçlamaların aynısının, aslında ABD yönetimi açısından da geçerli olduğunu ifade etmek gerekir. Şöyle ki, ABD de, soykırım ve insanlığa karşı suçların mazlumu ve mağduru konumundaki Gazzeli Müslümanlara havadan uçaklarla yardım atıyor gösterisini sergilerken, Gazze'deki soykırım ve savaş suçlarının faili, zalimi ve katili olan İsrail'e de, bu vahşet ve barbarlıklarına devam edebilsin diye mali, askeri, silah ve mühimmat desteğini sunmaktan geri durmamaktadır. Mazlumun yanındaymış görüntüsünün çok ötesinde, zalim ve soykırımcı İsrail'in suç ortaklığına soyunması şeklindeki bu ikiyüzlülüğü göstermekten hiç çekinmemektedir. ABD, bu ikiyüzlülüğünün, daha doğrusu mazlumun değil de zalimin yanında yer aldığının bir diğer yansımasını da, 8 Nisan 2024 tarihinde, BM Güvenlik Konseyi'nde, Filistin'in Birleşmiş Milletler'e üyeliğinin oylandığı toplantıda, iki çekimser ve 12 kabul oyu çıkmışken, Filistin aleyhindeki tek ret oyunu kullanıp O'nun üyeliğini engellemek suretiyle göstermiştir.

[email protected]